Prag'da sonbahar-Prag-Çek Cumhuriyeti
Masal kenti Prag’ı bir sonbahar günü gezmeye başlıyoruz. “Eşik” anlamına gelen Prag (praha), M.S. 800 yılında geleceği görebildiğine inanılan ve “Prag’ın Annesi” olarak anılan Prenses Libuse tarafından 7 tepe üzerine kurulmuş bir şehir. Prenses Libuse kendi halinde bir köylü olan Premsyl ile evlenir, yıldızlara yükselen bir şehir kurmak ister ve “Yüz Kuleli Şehir” olan Prag’ı kurar.
İlk durağımız Prag’ın yüksek bir tepesine yapılmış her yeri kuşbakışı görebildiğimiz Cumhurbaşkanının evi veSt.Vitus Katedrali önü.
Cumhurbaşkanının evinin bulunduğu yerde ilk Başkanı Thomas Grogor Maşaring'in Heykeli bulunuyor. Baş psikoposluk sarayı kale kapısından birinci avluya, oradan da Mathias Kapısı’ndan ikinci avluya giriliyor. Matiyas kapısı 164 te şehrin batıya açılan kapısı.
Orta Avrupa’nın en güzel ve en eski katedrallerinden biri olan St.Vitus Katedrali heybetli görüntüsüyle etkiliyor bizi.
ST.Vitus Katedralinin inşaatına 921 yılında başlanmış ve katedralin yapımı yaklaşık bin yıl sürmüş. Dönemin kralı Wencelaw (Vaklav), ölümünden sonra gömülmek üzere, kendisi için bir mezar yaptırmaya karar verir. St.Vitus Katedrali’nde, gömülü olduğu alana mezar inşa ettirir. Wenceslav (Vaklav) 935 yılında kardeşi ile olan taht kavgasına yenilir ve kardeşi Boleslav’ın adamları tarafından ayine gidişi sırasında kilise önünde öldürülür.
Kendisi için yaptırdığı mezara gömülen Vaklav’ın mezarı halen korunmaktadır. Katedralin içinde 19 adet şapel bulunuyor. Bu şapellerin en önemlisi Aziz Vaklav’ın da gömülü olduğu, Aziz Vaklav Şapeli. Bohemya’nın azizi olarak kabul edilen Aziz Vaklav’ın gömülü olduğu yer, aynı zamanda Aziz Vitus’un da gömülü olduğu yer.
Kendisi için yaptırdığı mezara gömülen Vaklav’ın mezarı halen korunmaktadır. Katedralin içinde 19 adet şapel bulunuyor. Bu şapellerin en önemlisi Aziz Vaklav’ın da gömülü olduğu, Aziz Vaklav Şapeli. Bohemya’nın azizi olarak kabul edilen Aziz Vaklav’ın gömülü olduğu yer, aynı zamanda Aziz Vitus’un da gömülü olduğu yer.
Gotik mimaride yapılmış olan St.Vitus Katedralinde Cam süslemeler ve vitrayların içinden süzülen rengarenk ışık kümeleri ketadralin iç mekanını aydınlatmakta. Ressam Alphonso Muchha’nın ünlü vitray çalışmasını da görüyoruz.
16. y.y. da Hasburg Hanedanının yönetimine giren Prag’da, 17.y.y. da tahta geçen 16 Çocuk annesi olan ve kocasını hiçbir devlet işine karıştırmayan Kraliçe Maria Teressa’nın (Fransa Kraliçesi Maria Antounette’nin annesi) zaman kız çocuklarını okuttuğu, çalışan annelerin çocukları için bakım evi açtırdığı yerleri görüyoruz. Prenses Libuseden sonra Maria Teressa ile masal şehri ikinci kez kadın yönetimine geçiyor.
16. y.y. da Hasburg Hanedanının yönetimine giren Prag’da, 17.y.y. da tahta geçen 16 Çocuk annesi olan ve kocasını hiçbir devlet işine karıştırmayan Kraliçe Maria Teressa’nın (Fransa Kraliçesi Maria Antounette’nin annesi) zaman kız çocuklarını okuttuğu, çalışan annelerin çocukları için bakım evi açtırdığı yerleri görüyoruz. Prenses Libuseden sonra Maria Teressa ile masal şehri ikinci kez kadın yönetimine geçiyor.
İçine kapanık, romantik yazar Franz Kafka'nın enini görüyoruz. Aklımda kafkanın "Milenaya Mektuplar","Dönüşüm", "Taşrada Düğün Hazırlıkları"... Pek zevk alarak okuduğum bir yazar olmasa da yaşadığı döneme damyasını vurmuş.
Milena' ya mektuplar kitabının arka kapağında yazan sözlerde duygularını çok yogun yaşadığı ve kendisine sevgisinin nasıl acı çektirdiğini hissettiren yazıyı hatırlıyorum;
"Bak Milena, ‘En çok seni seviyorum’, diyorum ama gerçek sevgi bu değil belki. ‘Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla’, dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki."
Milena Jesenka, Kafka'nın eserlerini Almancadan Çek diline çevirmek ister ve mektuplaşma başlarlar, kitap bu mektupları içeriyor.
dünyanın 2. büyük oyuncak müzesi tabelasını görüyoruz, hala içindeki çocuğu kaybetmeyenler için güzel bir yer.Akşamın karanlığı çökmeden Chars Köprüsüne geliyoruz. Vltava Nehri üzerinde 1357 yılında yapılmaya başlanmış ve 1400 yılında tamamlanmış trafiğe kapalı bir köprü. 516 m uzunluğunda, 10 m genişliğindeki köprünün her iki tarafında 30 heykel yer almakta.Heykeller kumtaşından yapıldıkları için birçok heykelin orjinali ulusal müzede sergileniyor. Heykellerden dikkatimizi çekenler; köle ticareti yapan Osmanlı figürlü heykel (göbekli ve elinde tesbih olan, zindanda da köleler), Nepomuklu Aziz John heykeli; Kral Wencesles karısının kendisine anlattığı sırları öğrenmek üzere Aziz John’u yanına çağrır, anlatmasını ister, fakat rahip ettiği yeminden dolayı anlatamayacağını söyler. Bunun üzerine kral sinirlenir ve Aziz John’u köprüden aşağıya atar. Biraz ilerde de Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini anlatan heykel ve dilek dilenen heykelle birlikte farklı hikayeleri olan heykeller köprünün karşılıklı iki tarafında duruyor.Charles Köprünü geçtikten sonra 1348 yılında yapılan Avrupa Üniversiteleri arasında en eskilerinden Charles Üniversitesini (diğer ismiyle Prag Üniversitesi) görüyoruz. 17 Fakülteden oluşan üniversitede 51.000 ögrencisi ve 7.500 çalışanı bulunmakta ve 300 meslek dalında eğitim verdiğini öğreniyoruz.
Birçok yapıda Kral IV.Charles’ın adını görüyoruz (Charles Köprüsü, Charles Üniversitesi gibi). IV.Charles 1347-1378 yılları arasında tahta geçen, eğitimli ve kültürlü bir kral. Birçok eser de baş mimarı Peter Parley tarafından yapılmış
Eski şehir meydanına geldiğimizde Tyn Klisesini görüyoruz. IV.Charles (Karl) döneminde inşa edilmiş. İnşaatı 1385 yılında başlayan kilisenin yapımı 85 yıl devam etmiş ve 1470 yılında tamamlanmış. 1679 yılında çıkan bir yangında kilisenin gotik tarzdaki kubbesi ve sahanlığı zarar gördüğü için yanan bölümler barok tarzda tekrar inşa edilmiş. kilisenin farklı noktalarında gotik ve barok tarzlardaki mimarinin örneklerini görmek mümkün.
Meydanın Tam ortasında Protestanlığın Babası olarak kabul edilen Jan Huss Heykeli bulunuyor. 1915 yılında Jan Hus’un ölümünün 500. yıl dönümü anısına meydana anıtı yerleştirilmiş. Jan Huss; tanrı ile insan arasında herhangi bir üçüncü varlığın olmaması gerektiği inancı ile yola çıkarak kilisenin insanları sömürdüğünü ve kullandığını halka anlatmaya çalışır.
Katolik kilisesinin bağnaz yaklaşımları olduğunu ve halkı çıkarları doğrultusunda kullandığı yönündeki konuşmaları ile kilisenin ve Habsburg Hanedanı’nın dikkatini çeker ve düşmanlığını kazanır. Hus 1411 yılında aforoz edilir. Ancak taraftarlarının sayısındaki büyük artış kısa sürede apayrı bir mezhebin oluşmasına yol açar.
6 Temmuz 1415 yılında Konstanz’da canlı canlı yakılarak öldürülür. Jan Hus’un öldürülmesinin ardından Katolik Cizvit rahipleri halkın tekrar Protestanlıktan Katolikliğe asimile edilmesi konusunda Hasburg Hanedanı ve kilise tarafından görevlendirilir. Protestanlığın yayılması durdurulamaz ve Hıristiyanlığın en büyük mezheplerinden biri olurEski şehir meydanında Tyn Kilisesinin hemen karşısına geldiğimizde astronomik saat kulesini görüyoruz. ilk saat Kadan'lı Nikulas tarafından 15. yüzyılın başında yapılmıştır. 1410 yılında 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta tarafından yapılmış. 16. yüzyılın ikinci yarısında ise, saat Taborsky usta tarafından günümüzdeki halini almıştır. Güneşin, ayın ve dünyanın konumunu gösteren bir saat. Astronomik Saat Kulesi yapıldıktan sonra binlerce insan saat kulesini görmek için Prag’a akın etmeye başlar. Kral, Astronomik Saat Kulesi’nin bir benzerinin başka bir yere yapılmasını önlemek amacı ile saat kulesini yapan ustanın gözlerini kör eder. Usta’da kendisini saatin tellerine bırakarak intihar eder. Saat bozulur ve yaklaşık 50 yıl boyunca kullanılamaz. Her Saat başı saatin solunda bulunan iskelet elindeki ipiçekerek iki pencere açılır ve 12 Havarinin geçişi sağdan sola doğru başlıyor. Horozun ötmesi ve çanın çalmasıyla gösteri tamamlanıyor.
Meydanın Tam ortasında Protestanlığın Babası olarak kabul edilen Jan Huss Heykeli bulunuyor. 1915 yılında Jan Hus’un ölümünün 500. yıl dönümü anısına meydana anıtı yerleştirilmiş. Jan Huss; tanrı ile insan arasında herhangi bir üçüncü varlığın olmaması gerektiği inancı ile yola çıkarak kilisenin insanları sömürdüğünü ve kullandığını halka anlatmaya çalışır.
Katolik kilisesinin bağnaz yaklaşımları olduğunu ve halkı çıkarları doğrultusunda kullandığı yönündeki konuşmaları ile kilisenin ve Habsburg Hanedanı’nın dikkatini çeker ve düşmanlığını kazanır. Hus 1411 yılında aforoz edilir. Ancak taraftarlarının sayısındaki büyük artış kısa sürede apayrı bir mezhebin oluşmasına yol açar.
6 Temmuz 1415 yılında Konstanz’da canlı canlı yakılarak öldürülür. Jan Hus’un öldürülmesinin ardından Katolik Cizvit rahipleri halkın tekrar Protestanlıktan Katolikliğe asimile edilmesi konusunda Hasburg Hanedanı ve kilise tarafından görevlendirilir. Protestanlığın yayılması durdurulamaz ve Hıristiyanlığın en büyük mezheplerinden biri olurEski şehir meydanında Tyn Kilisesinin hemen karşısına geldiğimizde astronomik saat kulesini görüyoruz. ilk saat Kadan'lı Nikulas tarafından 15. yüzyılın başında yapılmıştır. 1410 yılında 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta tarafından yapılmış. 16. yüzyılın ikinci yarısında ise, saat Taborsky usta tarafından günümüzdeki halini almıştır. Güneşin, ayın ve dünyanın konumunu gösteren bir saat. Astronomik Saat Kulesi yapıldıktan sonra binlerce insan saat kulesini görmek için Prag’a akın etmeye başlar. Kral, Astronomik Saat Kulesi’nin bir benzerinin başka bir yere yapılmasını önlemek amacı ile saat kulesini yapan ustanın gözlerini kör eder. Usta’da kendisini saatin tellerine bırakarak intihar eder. Saat bozulur ve yaklaşık 50 yıl boyunca kullanılamaz. Her Saat başı saatin solunda bulunan iskelet elindeki ipiçekerek iki pencere açılır ve 12 Havarinin geçişi sağdan sola doğru başlıyor. Horozun ötmesi ve çanın çalmasıyla gösteri tamamlanıyor.
Soldaki ilk kukla; elindeki aynayla kendine bakar; “kendini beğenmişliği” sembolize eder.
yanındaki kukla;elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder.
yandaki kukla; iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır.
Sonuncu Kukla; elinde bir müzik aleti bulunan ise “gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır.
Eski şehir meydanında ve ara sokaklarda yiyecek ve alışveriş için birçok alternatif var Prag’da Granat taşı(Lal taşı, kan taşı) çok fazla ve çok güzel granat taşından takılar satılıyor. Siyah gibi görünen granat taşına ışıkta bakıldığında koyu kırmızı bir renk oluyor, fiyatları biraz pahalı. Cam tırnak törpüsü, kuklalar, Bohemya kristalleri, el yapımı özel çikolatalar, bulabiliyoruz.
yanındaki kukla;elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder.
yandaki kukla; iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır.
Sonuncu Kukla; elinde bir müzik aleti bulunan ise “gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır.
Eski şehir meydanında ve ara sokaklarda yiyecek ve alışveriş için birçok alternatif var Prag’da Granat taşı(Lal taşı, kan taşı) çok fazla ve çok güzel granat taşından takılar satılıyor. Siyah gibi görünen granat taşına ışıkta bakıldığında koyu kırmızı bir renk oluyor, fiyatları biraz pahalı. Cam tırnak törpüsü, kuklalar, Bohemya kristalleri, el yapımı özel çikolatalar, bulabiliyoruz.
Cek Cumhuriyeti euroya geçmediği için çek kronu geçerli, bizim liramıza göre hesaplamak çok kolay; krondan bir sıfır atınca liraya denk geliyor 100 kron=10 lira, 250 kron=25 lira.
Eski şehir meydanına çıkan sokaklardan Pariska Sokağında birçok ünlü markayı görmek mümkün. Tyn Kilisesinin arka tarafında Palladyum AVM bulunuyor ve yine burası da alış veriş için güzel bir alternatif oluşturuyor.
Eski şehir meydanına çıkan sokaklardan Pariska Sokağında birçok ünlü markayı görmek mümkün. Tyn Kilisesinin arka tarafında Palladyum AVM bulunuyor ve yine burası da alış veriş için güzel bir alternatif oluşturuyor.
Akşam programımızda “Orta Çağ” gecesine katılıyoruz. Orta Çağı çağrıştıran otantik bir ortamda Orta Çağa özgü müziklerle, oryantal şov ve kılıç gösterisi gösterilerden oluşan güzel bir geceydi. Menümüzde; Macarların gulaşından biraz farklı bir gulaş, tavuk ve hindi etinden oluşan leziz bir ana yemek ve üzeri kremalı güzel bir pasta ikram ediliyor. İçecekler; kola, şarap, bira sürahilerle geliyor ve sınırsız içebilirsiniz. Çek cumhuriyetinde özellikle şerbetçi otu fazla yetiştiği için bira üretimi fazla, özelliklede siyah biraları meşhur. Mekanda sigara içme yasağı olmamasına rağmen havalandırma çok iyiydi.
Prag’da son akşamımızda ise Vltava Nehri’de tekne turuna katılıyoruz. Romantik bir şehir olduğunu gece manzarasıyla çok daha yoğun hissediyoruz.
Şehrin Gotik Mimarisiyle yapılmış binaları, sonbaharın hafif insanın içini ürperten soğuğu, ışıkların nehre yansıması ve karanlıkta tepelere inşa edilen kiliselerin ihtişamlı görüntüsü…
Nazım Hikmet bu güzel şehirde iki yıl yaşamış, özelliklede gittiği slavya kafe hala duruyor.
Nazım Hikmet bu güzel şehirde iki yıl yaşamış, özelliklede gittiği slavya kafe hala duruyor.
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
platonik biricik sevdam da buymuş meğer…
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
platonik biricik sevdam da buymuş meğer…
meğer ırmağı severmişim
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek...
Ve romantik şair Nazım Hikmet’in dizeleriyle Prag gezimiz sona eriyor. Nazım'ın da dediği gibi farkettiğimizde "meğer" diyeceğimiz ne kadar çok yaşadıklarımız ve yaşanmamışlarımız varmış meğer...
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek...
Ve romantik şair Nazım Hikmet’in dizeleriyle Prag gezimiz sona eriyor. Nazım'ın da dediği gibi farkettiğimizde "meğer" diyeceğimiz ne kadar çok yaşadıklarımız ve yaşanmamışlarımız varmış meğer...
Masal şehre tekrardan gelip diğer güzellikleri başka bir zamanda keşfetme dileğiyle…
Yazan İnci DOĞAN SÖĞÜTLÜ