31 Ekim 2015 Cumartesi

Prag'da sonbahar-Prag-Çek Cumhuriyeti

Prag'da sonbahar-Prag-Çek Cumhuriyeti

Masal kenti Prag’ı bir sonbahar günü gezmeye başlıyoruz. “Eşik” anlamına gelen Prag (praha), M.S. 800 yılında geleceği görebildiğine inanılan ve “Prag’ın Annesi” olarak anılan Prenses Libuse tarafından 7 tepe üzerine kurulmuş bir şehir. Prenses Libuse kendi halinde bir köylü olan Premsyl ile evlenir, yıldızlara yükselen bir şehir kurmak ister ve “Yüz Kuleli Şehir” olan Prag’ı kurar.
İlk durağımız Prag’ın yüksek bir tepesine yapılmış her yeri kuşbakışı görebildiğimiz Cumhurbaşkanının evi veSt.Vitus Katedrali önü.


 Cumhurbaşkanının evinin bulunduğu yerde ilk Başkanı  Thomas Grogor Maşaring'in Heykeli bulunuyor. Baş psikoposluk sarayı kale kapısından birinci avluya, oradan da Mathias Kapısı’ndan ikinci avluya giriliyor. Matiyas kapısı 164 te şehrin batıya açılan kapısı.

Orta Avrupa’nın en güzel ve en eski katedrallerinden biri olan St.Vitus Katedrali heybetli görüntüsüyle etkiliyor bizi. 
ST.Vitus Katedralinin inşaatına 921 yılında başlanmış ve katedralin yapımı yaklaşık bin yıl sürmüş. Dönemin kralı Wencelaw (Vaklav), ölümünden sonra gömülmek üzere, kendisi için bir mezar yaptırmaya karar verir. St.Vitus Katedrali’nde, gömülü olduğu alana mezar inşa ettirir. Wenceslav (Vaklav) 935 yılında kardeşi ile olan taht kavgasına yenilir ve kardeşi Boleslav’ın adamları tarafından ayine gidişi sırasında kilise önünde öldürülür.

Kendisi için yaptırdığı mezara gömülen Vaklav’ın mezarı halen korunmaktadır. Katedralin içinde 19 adet şapel bulunuyor. Bu şapellerin en önemlisi Aziz Vaklav’ın da gömülü olduğu, Aziz Vaklav Şapeli. Bohemya’nın azizi olarak kabul edilen Aziz Vaklav’ın gömülü olduğu yer, aynı zamanda Aziz Vitus’un da gömülü olduğu yer.
Gotik mimaride yapılmış olan St.Vitus Katedralinde Cam süslemeler ve vitrayların içinden süzülen rengarenk ışık kümeleri ketadralin iç mekanını aydınlatmakta. Ressam Alphonso Muchha’nın ünlü vitray çalışmasını da görüyoruz.
              16. y.y. da Hasburg Hanedanının yönetimine giren Prag’da, 17.y.y. da tahta geçen 16 Çocuk annesi olan ve kocasını hiçbir devlet işine karıştırmayan Kraliçe Maria Teressa’nın (Fransa Kraliçesi Maria Antounette’nin annesi) zaman kız çocuklarını okuttuğu, çalışan annelerin çocukları için bakım evi açtırdığı yerleri görüyoruz. Prenses Libuseden sonra Maria Teressa ile masal şehri ikinci kez kadın yönetimine geçiyor.

 Katedralden sonra Arnavut kaldırımlı yoldan tepeden aşağı doru yürüyoruz, 
İçine kapanık, romantik yazar Franz Kafka'nın enini görüyoruz. Aklımda kafkanın "Milenaya Mektuplar","Dönüşüm", "Taşrada Düğün Hazırlıkları"... Pek zevk alarak okuduğum bir yazar olmasa da yaşadığı döneme damyasını vurmuş. 
Milena' ya mektuplar kitabının arka kapağında yazan sözlerde duygularını çok yogun yaşadığı ve kendisine sevgisinin nasıl acı çektirdiğini hissettiren yazıyı hatırlıyorum; 
     "Bak Milena, ‘En çok seni seviyorum’, diyorum ama gerçek sevgi bu değil belki. ‘Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla’, dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki." 
 Milena Jesenka, Kafka'nın eserlerini  Almancadan Çek diline çevirmek ister ve mektuplaşma başlarlar, kitap bu mektupları içeriyor. 
dünyanın 2. büyük oyuncak müzesi tabelasını görüyoruz, hala içindeki çocuğu kaybetmeyenler için güzel bir yer.Akşamın karanlığı çökmeden Chars Köprüsüne geliyoruz. Vltava Nehri üzerinde 1357 yılında yapılmaya başlanmış ve 1400 yılında tamamlanmış trafiğe kapalı bir köprü. 516 m uzunluğunda, 10 m genişliğindeki köprünün her iki tarafında 30 heykel yer almakta.Heykeller kumtaşından yapıldıkları için birçok heykelin orjinali ulusal müzede sergileniyor. Heykellerden dikkatimizi çekenler; köle ticareti yapan Osmanlı figürlü heykel (göbekli ve elinde tesbih olan, zindanda da köleler), Nepomuklu Aziz John heykeli; Kral Wencesles karısının kendisine anlattığı sırları öğrenmek üzere Aziz John’u yanına çağrır, anlatmasını ister, fakat rahip ettiği yeminden dolayı anlatamayacağını söyler. Bunun üzerine kral sinirlenir ve Aziz John’u köprüden aşağıya atar. Biraz ilerde de Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini anlatan heykel ve dilek dilenen heykelle birlikte farklı hikayeleri olan heykeller köprünün karşılıklı iki tarafında duruyor.Charles Köprünü geçtikten sonra 1348 yılında yapılan Avrupa Üniversiteleri arasında en eskilerinden Charles Üniversitesini (diğer ismiyle Prag Üniversitesi) görüyoruz. 17 Fakülteden oluşan üniversitede 51.000 ögrencisi ve 7.500 çalışanı bulunmakta ve 300 meslek dalında eğitim verdiğini öğreniyoruz.
Birçok yapıda Kral IV.Charles’ın adını görüyoruz (Charles Köprüsü, Charles Üniversitesi gibi). IV.Charles 1347-1378 yılları arasında tahta geçen, eğitimli ve kültürlü bir kral. Birçok eser de baş mimarı Peter Parley tarafından yapılmış
               Eski şehir meydanına geldiğimizde Tyn Klisesini görüyoruz. IV.Charles (Karl) döneminde inşa edilmiş. İnşaatı 1385 yılında başlayan kilisenin yapımı 85 yıl devam etmiş ve 1470 yılında tamamlanmış. 1679 yılında çıkan bir yangında kilisenin gotik tarzdaki kubbesi ve sahanlığı zarar gördüğü için yanan bölümler barok tarzda tekrar inşa edilmiş. kilisenin farklı noktalarında gotik ve barok tarzlardaki mimarinin örneklerini görmek mümkün.

             
Meydanın Tam ortasında Protestanlığın Babası olarak kabul edilen Jan Huss Heykeli bulunuyor. 1915 yılında Jan Hus’un ölümünün 500. yıl dönümü anısına meydana anıtı yerleştirilmiş. Jan Huss; tanrı ile insan arasında herhangi bir üçüncü varlığın olmaması gerektiği inancı ile yola çıkarak kilisenin insanları sömürdüğünü ve kullandığını halka anlatmaya çalışır.


Katolik kilisesinin bağnaz yaklaşımları olduğunu ve halkı çıkarları doğrultusunda kullandığı yönündeki konuşmaları ile kilisenin ve Habsburg Hanedanı’nın dikkatini çeker ve düşmanlığını kazanır. Hus 1411 yılında aforoz edilir. Ancak taraftarlarının sayısındaki büyük artış kısa sürede apayrı bir mezhebin oluşmasına yol açar.
6 Temmuz 1415 yılında Konstanz’da canlı canlı yakılarak öldürülür. Jan Hus’un öldürülmesinin ardından Katolik Cizvit rahipleri halkın tekrar Protestanlıktan Katolikliğe asimile edilmesi konusunda Hasburg Hanedanı ve kilise tarafından görevlendirilir. Protestanlığın yayılması durdurulamaz ve Hıristiyanlığın en büyük mezheplerinden biri olur
Eski şehir meydanında Tyn Kilisesinin hemen karşısına geldiğimizde astronomik saat kulesini görüyoruz. ilk saat Kadan'lı Nikulas tarafından 15. yüzyılın başında yapılmıştır. 1410 yılında 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta tarafından yapılmış. 16. yüzyılın ikinci yarısında ise, saat Taborsky usta tarafından günümüzdeki halini almıştır. Güneşin, ayın ve dünyanın konumunu gösteren bir saat. Astronomik Saat Kulesi yapıldıktan sonra binlerce insan saat kulesini görmek için Prag’a akın etmeye başlar. Kral, Astronomik Saat Kulesi’nin bir benzerinin başka bir yere yapılmasını önlemek amacı ile saat kulesini yapan ustanın gözlerini kör eder. Usta’da kendisini saatin tellerine bırakarak intihar eder. Saat bozulur ve yaklaşık 50 yıl boyunca kullanılamaz. Her Saat başı saatin solunda bulunan iskelet elindeki ipiçekerek iki pencere açılır ve 12 Havarinin geçişi sağdan sola doğru başlıyor. Horozun ötmesi ve çanın çalmasıyla gösteri tamamlanıyor.
Soldaki ilk kukla; elindeki aynayla kendine bakar; “kendini beğenmişliği” sembolize eder.
yanındaki kukla;elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder.
yandaki kukla; iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır.
Sonuncu Kukla; elinde bir müzik aleti bulunan ise “gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır.
Eski şehir meydanında ve ara sokaklarda yiyecek ve alışveriş için birçok alternatif var Prag’da Granat taşı(Lal taşı, kan taşı) çok fazla ve çok güzel granat taşından takılar satılıyor. Siyah gibi görünen granat taşına ışıkta bakıldığında koyu kırmızı bir renk oluyor, fiyatları biraz pahalı. Cam tırnak törpüsü, kuklalar, Bohemya kristalleri, el yapımı özel çikolatalar, bulabiliyoruz. 
Cek Cumhuriyeti euroya geçmediği için çek kronu geçerli, bizim liramıza göre hesaplamak çok kolay; krondan bir sıfır atınca liraya denk geliyor 100 kron=10 lira, 250 kron=25 lira. 
Eski şehir meydanına çıkan sokaklardan Pariska Sokağında birçok ünlü markayı görmek mümkün. Tyn Kilisesinin arka tarafında Palladyum AVM bulunuyor ve yine burası da alış veriş için güzel bir alternatif oluşturuyor.


Akşam programımızda “Orta Çağ” gecesine katılıyoruz. Orta Çağı çağrıştıran otantik bir ortamda Orta Çağa özgü müziklerle, oryantal şov ve kılıç gösterisi gösterilerden oluşan güzel bir geceydi. Menümüzde; Macarların gulaşından biraz farklı bir gulaş, tavuk ve hindi etinden oluşan leziz bir ana yemek ve üzeri kremalı güzel bir pasta ikram ediliyor. İçecekler; kola, şarap, bira sürahilerle geliyor ve sınırsız içebilirsiniz. Çek cumhuriyetinde özellikle şerbetçi otu fazla yetiştiği için bira üretimi fazla, özelliklede siyah biraları meşhur. Mekanda sigara içme yasağı olmamasına rağmen havalandırma çok iyiydi.   

Prag’da son akşamımızda ise Vltava Nehri’de tekne turuna katılıyoruz. Romantik bir şehir olduğunu gece manzarasıyla çok daha yoğun hissediyoruz. 
Şehrin Gotik Mimarisiyle yapılmış binaları, sonbaharın hafif insanın içini ürperten soğuğu, ışıkların nehre yansıması ve karanlıkta tepelere inşa edilen kiliselerin ihtişamlı görüntüsü… 

Nazım Hikmet bu güzel şehirde iki yıl yaşamış, özelliklede gittiği slavya kafe hala duruyor.

Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
platonik biricik sevdam da buymuş meğer…
meğer ırmağı severmişim
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek...


Ve romantik şair Nazım Hikmet’in dizeleriyle Prag gezimiz sona eriyor. Nazım'ın da dediği gibi farkettiğimizde "meğer" diyeceğimiz ne kadar çok yaşadıklarımız ve yaşanmamışlarımız varmış meğer...
           Masal şehre tekrardan gelip diğer güzellikleri başka bir zamanda keşfetme dileğiyle…
Yazan İnci DOĞAN SÖĞÜTLÜ

































































































29 Ekim 2015 Perşembe

Karlovy Vary (Karlsbad, Kral’ın Banyosu)

Karlovy Vary (Karlsbad, Kral’ın Banyosu)













Karlovy Vary’e ormanlık ince bir yoldan aşağı doğru inerek ilerliyoruz. Karlovy Vary; Teplá Nehrinin (Tepla’nın Çekçe anlamı ısı demek) iki tarafında, yemyeşil ormanlık tepelerin iç kısmında bir vadinin içinde bulunuyor ve bu tepelerin eteklerinde kurulu bir şehir. Bu şehri görünce aklıma Queen Latifah’ın Başrolünü oynadığı “Last Holiday” filmi geliyor. Film Karlovy Vary’de çekilmiş, konusu beyninde tümör olduğunu öğrenen Queen Latifah bütün malını mülkünü satarak tatile çıkar, ve tatil için Karlovy Vary’e gelir, Filmin harika manzaralarını bizde görüyoruz.
         1300’lü yıllarda Çek Kralı IV. Charles geyik avına çıkar, bir geyiğin peşine düşer, geyik kayalardan aşağı atlar, geyik sıcak suyun içine atladığı için yarı haşlanmış halde bulunur ve bu termal merkez keşfedilir. Geyiğin atladığı tepeye “geyik tepesi” yada “dostluk tepesi” olarak biliniyor.
İlk gördüğümüz yer Mustafa Kemal Atatürk’ün 1918 yılında nefrit tedavisi için geldiğinde kaldığı Carlsbat Plazanın önü. “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk burada kalmıştır” yazan bir tabela bulunuyor. Atatürk buradaki anılarını “Karlsbat Anıları” olarak günlüğüne yazıyor.Ulu Önder Atatürkümüz'ün tabelasını gördük, otel önündeki birçok ülkenin bayrağını görmemize rağmen Ülkemizin bayrağı yoktu, neye göre asılıyor bilmiyorum ama Ay-Yıldızlı Bayrağımızı görmek isterdim.


 Hemen yolun karşısına geçtiğimizde görkemli bir bina görüyoruz ve hamam olduğunu öğreniyoruz
 
Karlo Vary’nin en ünlü otellerinden biri olan ve Last Holiday filminin çekildiği Grand Pub Otelin önünden geçip Tepla Nehrine doğru yürüyoruz











Oplatky adı verilen Geleneksel Çek Kâğıt Helvası yapımını ve satış yerini ayrı ayrı yerlerde görüyoruz.
 İsteyene ısıtılarak ya da soğuk ikram ediliyor.
Birçok çeşidi var; vanilyalı, çikolatalı, sade, çok katlı, az katlı… Sıcak sıcak biz de yiyoruz.



Dükkânda bazı Çek içkileri de tanıtılıyor. Çeklerin ulusal içecekleri olarak kabul edilen Becherovka Likörü, 1807 yılında Doktor “Jean Becherovka” tarafından 40 çeşit bitki ve baharat karıştırılarak ağrı kesici şurup olarak yapılmış daha sonra doktorun içine alkol eklenmesi ile bitki ve baharat likörü oluşmuş. Becherovka halen yerel halk tarafından ağrı kesici olarak da kullanılıyor.








Absinth tanıtımı ilgi çekiciydi; %70 oranında alkol içeren bir içki, delikli bir kaşıkla şeker yakılarak karamelize oluyor ve içkinin içine damlıyor, ve içiliyor, kolonyanın %80 oranında alkol olduğu düşünülürse böyle bir içkiyi içmek delilik gibi geliyor. Etken maddelere meraklı biri olarak içinde pelin otundan ekstrakte edilen “thujon” maddesinin absinthin içinde bulunduğunu öğreniyorum ve bu madde halüsünasyonlara neden oluyor, seratonin antagonisti biyojen amin olanGABA’yı aktif hale getirerek rahatlamayı sağlıyor.Vincent Van Gogh'un absinth içtikten sonra kulaklarını kestiği söyleniyor.









Karlovy Vary’de Bohemya Kristallerini ve ünlü Kristal Fabrikası MOSER de görülecek yerler arasında. Moser, 1957 de ilk mağazasını ve1893 te fabrikasını burada açmış.Moser, Bohemya Kristallerinin en ünlü markalarından biri. Birçok dükkan var, hatta dükkanlardan birinin adı camında Kehribar yazıyor, Türk Lirası bile kabul ediliyor.








Teple nehrinin iki yakasını birbirine bağlayan birçok küçük köprü var.Karlovy Vary’de çeşmeleri kaplayan yapılara “kolonad” adı veriliyor. Bu kaplıcaların; gastrointestinal hastalıklar, metabolik bozukluklar, diyabet, gut, şişmanlık,periodontitis (diş iltihabı),romatizma, karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yolları hastalıkları,Onkolojik hastalıklar sonrası tedavi,nörolojik bozukluklar gibi birçok hastalığa iyi geldiği söyleniyor



Termal Kaynak Kolonadı (Vřídelní kolonáda) nehrin üzerine yer alıyor ve en büyük kaynak kolonadı. Termal Kaynak Kolonadı içlerinde en modern olanı ve merkez kaynak olarak kabul ediliyor. Binanın içinde farklı derecelerde suların aktığı çeşmelerden su içiliyor ve suyun basınçlı bir şekilde neredeyse tavana değecek şekilde aktığı bir havuz bulunuyor.



 













Termal Kaynak Kolonadın çıkışında Nehrin kenarında ve yerde bulunan  "Güneş Saati"ni görüyoruz. Güneş saatinin hemen yanında Tepla Nehrinin sol tarafında yer alan St. Maria Magdalena Kilisesi narin görüntüsü ile karşımızda (Kostel Sveti Maří Madaléná), 18. yüzyıl Barok mimarisiyle yapılmış.


















Mill (Değirmen) Kolonadı (Mlýnská kolonáda), Karlovy Vary’nin sembollerinden biri.
1871–1881 yılları arasında yapılmış. Nehrin solunda yer alan 100’den fazla sütunuyla bir Yunan tapınağına benzeyen kolonad nehrin solunda bulunuyor.






















Nehrin kıvrım yaptığı yerdeki Antonín Dvořák Parkı’nın içinde, Karlovy Park    Kolonadı (Sadová kolonáda) bulunuyor.



                                                                                                                     




             

                                                                                                                                                                                                                                       Bu kolonadlardan su içmek için çok orijinal bardaklar satılıyor, bardaklar çaydanlığa benziyor,porselenden yapılmış ve uç kısmıyla sıcak sular içiliyor, madeni bir tatla bereber suyun sıcaklığı hoşuma gitmese de biraz içtim, buralara kadar gelip te içmemek olmaz…

Karlovy Park kolonadını biraz geçip sağa doğru yürüdüğümüzde birçok yemek seçenekleri buluyoruz, rosto, somon balığı, av hayvanları önerilen seçenekler arasında.
         



Karlovy Vary’i gezerken nehrin hemen yanında turistler için bilgi merkezi bulunuyor.
Her türlü haritayı ve bilgiyi buradan öğrenilebilinir. Bizim Karlovy Vary gezimiz tur içinde ekstra tur programıydı.
 Prag’la mesafesi yaklaşık iki saat, THY’nin de direk buraya uçuşu bulunuyor. Bu güzel şehir en az birkaç gün gelinip kalınabilecek bir yer.
Karlovy Vary gezimizin tadı damağımızda kalarak tekrardan Prag’a dönüyoruz.
                           Yazan İnci DOĞAN SÖĞÜTLÜ